Konser vardır, arkadaşınla gidip bira içerek izlemek istersin; konser vardır, tek başına gözlerin kapalı hissetmek istersin. Wovenhand konserleri benim için ikinci kategoride. David Eugene Edwards’ın country, bluegrass, punk ve Amerikan yerlilerinin etkilerini taşıyan müziği, karanlık jeneratörü gibi. Nick Cave, dini temaların kendisi için söz yazarlığı evreninde önemli olduğunu ama aslında dindar biri olmadığını söyler. Edwards için bu geçerli değil. Bir elinde İncil sallayarak haykıran adam onun yalnızca sahne personası değil. Boynundaki kocaman haç, uzun saçlarını şakaklarına yapıştıran bandanası, şapkası, yılan derisi botlarıyla reformist western filmlerinin kızılderililerden yana olan kovboylarına benziyor. Sahnedeki 4 kişi çalmaya başladığında gümbür gümbür nal sesleri geliyor kulaklarımın platosundan. Toz, duman, güneş, tepede dönen akbabalar, görüş alanının kenarında bir bizon kafatası. Kurşunlar omuzlarımı ıskalıyor, adrenalinle sarsılıyorum.
Grubu 2013′te Salon’da izlediğimde büyülenmiştim. Geçen yıl çıkardıkları Refractory Obdurate benim için yılın en iyilerindendi. Garajistanbul’da da şaşırtmadılar, baştan sona sert ve ayin gibi bir performans sundular. Edwards’ın birlikte yaşadığı bir gölge hayvanı var. Şarkı söylerken bir an gırtlağından çıktığını görebiliyorsunuz. Bu gölge hayvan, kendisini izleyenlerin gölge hayvanlarını da ona katılmaya çağırıyor. Gölge hayvanların çobanı gibi. İçimden çıkarabildiğim kadar salıyorum hayvanımı, koşuyor. Şarkı söyleyen adam bilmediğim dillerde konuşuyor. Kutsuyor mu, lanetliyor mu belirsiz. Eliyle birtakım görünmez ruhları kovalıyor sahnede. Gitar gürültüsünden genzim yanıyor. Wovenhand’in bileklerinden tutup sağa sola çekiştirdiği ruhum mutlu. David Eugene Edwards, kişisel şamanım. Bir sonraki buluşmaya kadar hayvanımı kalbime yakın bir yerde istirahate yatırdım.
* Fotoğraflar Batuhan Uzbay’a ait.
No Comments