[21 Şubat – 30 Mart 2013]
Fotoğraf çekmeye başladığımda sadece insansız, boş mekanları belgelemek istiyordum. Terk edilmiş binalar, yıllardır açılmamış kapılar, insanların bir sebepten gözden çıkardıkları, arkalarında bıraktıkları eşyalar heyecan veriyordu. Belki de artık her karışı didik didik edilmiş dünyada ufak da olsa bir keşif duygusu uyandırdığı için. Yıllar içinde boş mekanlara sevgim azalmamakla birlikte, konu olarak insanı daha çok arar oldum. Fotoğraf makinemden cesaret alıp, başka zaman konuşmaktan çekineceğim insanların yüzlerini kaydettikçe mekanları algılayışım da değişti. Artık boş evler, yıkıntılar ya da sabaha karşı şehrin güzelliği, insansızlığından ve izolasyon hissinden gelmiyordu. İçinde barındırdığı ve birkaç saat sonra yine içine dolacak / etrafını saracak insanların havada bıraktığı hikaye zerrelerinden geliyordu.
Christopher Thomas’ın fotoğraflarına bakarken bunları düşündüm. Şehrin tenha saatlerinde büyük format polaroid makinesiyle uzun uzun pozlamış sokakları, binaları, bahçeleri, limanları. “Venedik & New York” sergisinde New York Sleeps ve Venice in Solitude serilerinden fotoğraflar bulunuyor. Her biri insanı içine çeken karelere konu olan mekanlar, insansızlıktan yararlanıp çırılçıplak bırakılmamış. Fotoğraflarda tıbbi bir hava yok. Aksine, gelgit dalgaları gibi yükselip alçalan insan selinin bir yerlerde gürüldediğini duyabiliyorsunuz. Bu yüzden de benim için hiç hüzünlü ya da melankolik değil. Denize atlamadan önce alınan derin nefes gibi fotoğraflar. Berrak ve enerji dolu.
“Venedik & New York” sergisi ay sonuna kadar Karaköy’ün sakin sokaklarından Hoca Tahsin’deki Elipsis Galeri’de olacak. Fotoğrafların ruhuna uygun bir mekan. Tophane’ye doğru akan trafik nehrinin kıyısında, Thomas’ın karelerine bakarak biraz soluklanmak iyi geliyor.
No Comments