Bu yılın gözlerimi yuvalarından uğratan haberlerinden biriydi Avea Escape to Music kapsamındaki Unkle konseri. İstanbul’da izleyeceğimizi tahmin etmediğim bir isim. Kasedini dinleye dinleye yıprattığım Psyence Fiction’dan bir şeyler duyacak olmak çok heyecan vericiydi. O heyecanla her zaman olduğu gibi mekanda 10-15 kişi varken kapıya dayandım.
Yer kapma gibi bir sorun olmadığını görünce kendimi dışarıda köfte-ekmeğe verdim. Grup gecikmeyle sahne aldı, öğrendiğimiz kadarıyla sebebi ekipmanın bir kısmının buraya geç ulaşmasıymış. Bekleyiş süresince kalabalığı konsere hazırlayan parçalar iyi seçilmişti, sabırsızlığımızı kontrol altında tuttu.
Abiler alkış-çığlık içinde sahneye çıktı. Son gelen siyah güneş gözlükleriyle James Lavelle’di. Parçalar birbiri ardına akarken grupla seyirci arasında bir konuşma olmadı. Sadece Gavin Clark vokal yaptığı şarkılardan sonra teşekkür ediyordu. Şarkı söylemediği zamanlardaysa sahnenin kenarında, eli cebinde, ağzında sigarasıyla grubu izliyordu. Çok sevimli bir adam diye düşündüm onu izlerken. Mobil olmaları nedeniyle James Griffith ve Joel Cadbury ile daha içli dışlıydık. Bay Lavelle vokal yaptığı şarkılardan birinin sonunda “Nihayet İstanbul’a gelebildik” tarzı bir şeyler söyledi. Biste de çok “motherfucking” harika bir seyirci olduğumuzu yineledi ki bence o kadar “motherfucker” bir halimiz yoktu. Ön sıralar şarkıları bir ağızdan söylüyordu ama döne döne hoplayıp zıplarken gördüğüm kadarıyla insanlar gayet sakindi. Neredeyse enerjisiz diyeceğim. James Lavelle de bana konserin sonlarına doğru açılmış gibi geldi.
Gavin Clark’ın leziz vokali dışında Josh Homme, Ian Brown ve Nick Cave’i ekranda görmek harikaydı. Gözlerimi kapayıp gerçekten 3 metre ötemde olduklarını hayal ettim. Bu arada Nick Cave’le yaptıkları Money and Run tam bir konser parçası olmuş, fena dans ettiriyor. Zaten dev ekranda Nick Cave kollarını açmış dönedururken insana bir enerji doluyor. Mis gibi görüntüler, ışıklar ve çokça gürültü içinde harala gürele geçti konser. Kişisel zirvelerim Money and Run, Restless, Reign ve (hele hele) Lonely Soul’du. Lonely Soul’un herkes tarafından hasretle beklendiği çok açıktı. Psyence Fiction’dan Nursery Rhyme, Bloodstain ve Be There dinleme hayalim hayal olarak kaldı. Bari azıcık Unreal duysaydık. Her neyse.
Tek bis yaptılar, In A State’le tadı damağımızda kalacak şekilde yükselerek bitirdiler konseri. Herkes vestiyere abanmasaydı, biraz daha alkışlasaydık 2. bis olabilirdi belki. Işıklar açılıp müzik başladığında dans etmeyi özlediğimi anladım. Yorgun olmama rağmen hala kıpır kıpırdım, iyi konser insana böyle bir kuvvet veriyor.
Setlistte eksikler var, eklemeler için manyetikbant@gmail.com adresini kullanabilirsiniz: Chemistry, Restless, Keys To The Kingdom, Burn My Shadow, Reign, Money and Run, Follow Me Down, The Runaway, Lonely Soul, Eye For An Eye, Heaven, In A State.
Not: Bu güzel satırlarda bahsetmek istemediğim fakat konser boyunca bizi çok sıkıntıya sokan bir konuyu radioheadbanger şu entry’sinde dile getirmiş. Ne yiyorsunuz arkadaşım konserden önce? Lütfen ya.
No Comments