[Columbia – 2014]
2010’da Pumped Up Kicks adlı şarkılarıyla önce müzik bloglarını fethedip sonrasında büyük plak şirketlerinin radarına giren üç kişilik indie pop grubu Foster The People, 3 yıl önce çıkardığı ilk albümü Torches’la altı boş bir internet fenomeni olmadığını kanıtlamıştı. Grubun yeni çalışması Supermodel’ın önceki işlerinden en önemli farkı, elektronik yapıların yerini geleneksel rock formasyonuna ve özellikle zaman zaman psychedelia’ya göz kırpan gitar melodilerine bırakması. Tüketime dayalı sistemin ve bunun doğurduğu acımasız “güzellik” dayatmasının insanın hayatı ve özsaygısı üzerindeki yıpratıcı etkisine odaklanan albümün kapağında paparazzilerle çevrilmiş süpermodel figürü, kendisini gönüllü olarak nasıl gerçek bir insandan, bir kabuğa dönüştürdüğünü anlatan cümleler kusuyor.
Foster The People viral başarısını yakalamadan önce hayatını reklam jingle’ları yazarak kazanan grubun beyni Mark Foster’ın tüketim kültürüyle ilgili söyleyecek çok şeyinin olduğu açık. İdeal ölçülerden twitter takipçilerine ve maaştaki sıfırlara kadar rakamlara indirgenmiş hayatların yarattığı öfke, dans edilmesi kolay, cilalanmış bir indie pop prodüksiyonuyla sunuluyor. Müziğin akılda kalıcılığı dinleyiciyi yakaladıktan sonra sözler devreye giriyor ve albüm derdini etkili bir biçimde anlatıyor. Foster The People’ın birkaç yazlık albümden sonra ortadan kaybolan indie gruplarından olmadığı belli oluyor ve bundan hepimiz kazançlı çıkıyoruz.
No Comments