Sharon Van Etten // 12.10.12 / Küçükçiftlik Park

İlk şarkısı o kadar iyi olur ki bazı albümlerin, sonraki şarkılara ilerleyemezsin. Birini ilk gördüğün anda kısılıp kalmak gibidir verdiği his. Sharon Van Etten’ın bu yılın başlarında çıkan albümü Tramp de benim için öyleydi. Warsaw, Give Out ve Serpents o kadar deliciydi ki Leonard’a, Magic Chords’a, Ask’a gelmeden 3-4 defa döndürüyordum albümün başını. Van Etten’ın kişisel hikayesi (önünü tıkayan, özgüvenini törpüleyen erkek arkadaş ve ayrılık sonrası gelen kendini yeniden inşa dönemi) onu özdeşleşilmesi kolay bir kahraman konumuna getiriyor. Dürüstlüğe zaten hasretiz, o yüzden yalansız şarkı sözleri bu kadar kesici ve aynı zamanda iyileştirici.

Van Etten’ın ilk İstanbul konseri, Avrupa turnesinin son konseriydi. Küçükçiftlik Park’ın çim alanında, bir avuçtan biraz fazla insana çaldı şarkılarını ve gece boyunca şarkılarının Türkiye’de nasıl bu kadar tanındığına şaşırıp durdu. Seyirciler arasında Brooklyn’den iki arkadaşı da vardı. Onlar sayesinde erkek arkadaşının Van Etten’a yeni bir bisiklet yaptığını öğrendik. Sahne üstündeki müzisyenlerin her biri, kendi ipliğiyle ördü müziği ama Van Etten’ın Heather Woods Broderick’le iletişimi bir başka. Aralarındaki göz teması konser boyunca sabit. 

Sharon Van Etten her şeyiyle “bizim bir arkadaş” havası yayıyor; kırmızı-siyah ojeleri, sahne kostümü olmayan giysileri, pantolon cebindeki telefonuyla akşam Peyote’ye bira içmeye gidecekmişiz gibi. Konser boyunca piçliğine telefonunu çaldırıp kapatmak istiyorum. Garipsemez sanki.

Kendi kendini müzikle tedavi etmeyi öğrenmiş bir kadını dinlemek ferahlatıcı. Aklıma takılan tek şey, Van Etten’ın vokalinin neden bu kadar müzik içine gömülü olduğu. İzlediğim konser videolarında cep telefonlarının kabahati olduğunu düşündüğüm vokal kısıklığı görünüşe göre bir tercihmiş. Biraz daha yüksek, biraz daha net duymak isterdim sesini.

Serpents’ın ilk akorunda coşan seyirciden anlıyorum ki herkesin düşlerini soğuran birileri/bir şeyler var ve herkes kendi incelen iplerinin kopmasını hevesle bekliyor. Koparamadığında da, ipini koparmışlarda teselli buluyor. Tortop olup, ufalıp, bir taş gibi dünyaya (ya da birinin kafasına) inmek cesaret işi.

Sharon Van Etten’ı hesapsızlığı ve sahte olmayan mütevazılığı içinde, sahnenin hemen dibinde, her an göz göze gelerek izlemek güzel. Açık havada mümkün olduğu kadar iç içe, diz dize. Hemen sonrasında Asmalımescit’in yapış yapış kalabalığı bile bozamıyor o serinliği. Gerçeklik böyle işte.

No Comments

Leave a Reply