Red Hot Chili Peppers // 08.09.12 / Santralistanbul

image

Bu yıl geliyorlar, seneye buradalar, 5 yıl içinde kesin izliyoruz diye diye kuruduğumuz Red Hot Chili Peppers nihayet Türkiye’deki ilk (ve belki de son) konserini verdi. Yeriydi, bilet fiyatıydı, kategorisiydi aylardır konuşuluyor. Herhalde U2’dan beri en çok konuşulan müzik olayı oldu RHCP konseri. Öyle ki, yaratılan “hype” sayesinde konsere “O kadar övüyorlar, gidelim bakalım neymiş” hissiyatıyla da katılan çok kişi olduğunu düşünüyorum. Bu kadar yüksek katılımlı bir konser, One Love’da bile sıkıntı veren Santralistanbul’da yapılınca Cumartesi gecesinden beri hem konser, hem organizasyonla ilgili yorum ve eleştiri yağıyor, doğal olarak.

Alana Karaköy’den servis otobüsüyle, 18:00 sularında, rahat gittim. Elbette içeride alkol satışı olmadığı için dışarıda demlenmekteydi binlerce kişi. Duyarlı Eyüp halkı sağ olsun, her zamanki gibi biramızı, köftemizi, tişörtümüzü, kafa bandımızı eksik etmedi, bizi yalnız bırakmadı. K1 kapısındaki kuyrukta 45 dakika civarında bekledikten sonra içeri girdim, Athena sahneden yeni inmişti. Kapıya yakın tuvaletler çok yoğundu ve kuyruklar ilerlemiyordu ama biraz ilerideki kabinler neredeyse bomboştu. Işık kulesinin 15-20 metre ilerisinde ve solunda kendime yer buldum. Buradan sahnenin iki yanındaki ekranlar ve sahne üzerindeki led paneller görünüyordu, grubun kendisini de parmak uçlarıma yükseldiğimde görebiliyordum. Konserin tamamını önümdeki uzun boylular arasından uygun açıyı kollayarak, mirket gibi dikile dikile izledim. Flea’nin yere 30 cm mesafede çalması da yardımcı olmadı. Daha iyi bir calf egzersizi düşünemiyorum.

image

RHCP sahneye Monarchy of Roses’la çıktı. Anthony Kiedis’in klasik tek paçası kısa pantolonu ve spor çoraplarını gördüğümde gerçekten RHCP konserinde olduğumu anladım. “Kim Türk bayraklı tişört giyecek?” iddiamızdan ise Josh Klinghoffer galip çıkmıştı. Klinghoffer, turnenin ilk konserinde ayağını kırdığı için konseri taburesinde geçirdi ama sakatlığı, biste Flea’yle karşılıklı yere oturup jam eylemesine engel değildi. Art arda gelen Dani California ve Can’t Stop, seyirciye coşup kendinden geçmesi için gereken her şeyi verse de benim etrafımdaki insanların fitili bir türlü ateşlenmedi. Bu arada Can’t Stop, Scar Tissue ve Charlie’de Josh Klinghoffer’ın gitarını ve vokalini çok az duyabildim. Gitarın soundu ancak konserin ikinci yarısına doğru oturdu gibi geldi bana. İlhan Erşahin Did I Let You Know’da gruba eşlik etti, onu Flea’yle yan yana döktürürken izlemek çok güzeldi.

image

Dosed’un intro’sunu takip eden Under The Bridge, 1989 tarihli Mother’s Milk’te yer alan Stevie Wonder cover’ı Higher Ground, seyircinin en canlı tepki verdiği Californication ve By The Way’le konseri tırmandırarak indi sahneden RHCP. Bis Chad Smith ve Mauro Refosco’nun perküsyon jam’iyle başladı. Suck My Kiss ve Soul To Squeeze’in ardından gelen Give It Away tam bir patlama, grubun performansının zirvesiydi. Zirveye bayrağı diken ise Flea’den başkası değildi. Seyirciler arasındaki basçılar konser süresince muhtemelen ibadet ediyor gibi hissetmişlerdir.

Son jam’in peşinden önce Flea, sonra Chad Smith uzun uzun teşekkür etti onları izlediğimiz ve İstanbul’a gelmelerini istediğimiz için. Flea’nin üstüne basa basa yapmamızı istediği, birçoğumuzun hayatı boyunca yaptığı şeydi aslında: Müziği desteklemek. Chad Smith bagetlerini kalabalığa savururken yüzlerde mutluluk vardı. Seyirciyi en çok güldürense Anthony Kiedis’in, kendisinin Bebek’e, Flea’nin Galata’ya, Chad Smith’in Anadolu yakasına, Josh Klinghoffer’ın da Boğaz kıyısında bir karavana yerleşeceğini söylemesiydi. 

Setlist şikayet edilecek gibi değildi ama o kadar “Dünyanın bu ucuna, İstanbul’a gelmeyi hayal bile edemezdik” muhabbetinden sonra bir Around The World lazımdı. Eksik kaldı. Bir de Blood Sugar Sex Magik için hazırlamıştım kendimi, o da olmadı.

image

Red Hot Chili Peppers’ın sahnesinde, yukarıda gördüğünüz gibi fon oluşturan bir ekran ve önünde paneller bulunuyor. Ekranlarda ya grup üyelerinin yakın plan görüntüleri, ya da turne için hazırlanmış videolar dönüyor. Son derece tatmin edici bir görsellik. 

Gelelim bu manzarayı kimin, ne kadar görebildiğine. Ben K1’in ortalarından, parmak ucumda doğru düzgün bir görüş elde edebildim ama ışık kulesinin daha gerisinden, hele K2 ve K3’ten sahneyi net ve iyi görmek mümkün değil. Oralardaki ekranların ve sesin durumunuysa hiç bilmiyorum. Konser biletine 125 ya da 75 TL verip (bu arada kapı önünde K3 biletleri en son 30 TL’ye satılıyordu) sahneyi hiç görememek tabii ki çok sinir bozucu. Murat Abbas twitter hesabında, hiçbir kulüp stadını kullandırmak istemediği için konserin stadyumda yapılamadığını söylüyor. Olabilir, doğrudur. Santralistanbul’a mahkum kalındıysa eğer bu konser için, mekanın kapasitesini fazlasıyla zorlamak yerine, daha makul sayıda bilet satıp, giriş çıkışlara daha iyi hakim olunabilir ve insanlara daha iyi bir konser deneyimi yaşatılabilirdi. Bunun bedeli bilet fiyatlarının yükselmesi olurdu muhtemelen ama şu durumda da zaten konseri doğru düzgün izleyebilen, 600, 400 ve 150 TL’lik kategorilerdeki seyircilerdi.

Konserin ekranlardan izlenmesinde sorun yok, bilet sahipleri bundan haberdar oldukları sürece. Böyle bir uygulama yapılıyorsa en azından organizasyonun Biletix sayfasında bu bilgi verilebilirdi. İnsanlar Santralistanbul’un nasıl bir yapısı olduğunu bilmek zorunda değil, örneğin K3’ten sahneyi göremeyeceklerini tahmin etmek zorunda değil. Bu konuda uyarılmış olsalar, belki kategori tercihlerini de ona göre yapabilirlerdi ve kendilerini kandırılmış hissetmezlerdi. 

Yiyecek-içecek standlarının durumunu bilmiyorum çünkü böyle konserlerde mecbur kalmadıkça bir şey yiyip içmiyorum. Tuvaletlerin yoğunluğuna gelince, burada da insanların yönlendirilmesinde sıkıntı var. Giriş kapılarında alanın krokisi var mıydı bilmiyorum, ben görmedim. İnsanlar nerelerde tuvalet olduğunu bilselerdi, gördükleri ilk (kapıya en yakın) tuvaletlerde onlarca dakika beklemezdi. Hele biraz ileride bir sürü kabin boş dururken.

Gecenin asıl sıkıntısı mekandan çıkıştı. Kapılar biraz rahatlar umuduyla 20 dakika kadar içeride oyalandım, sonra alanın yürüyebildiğim kadar arkasına yürüyüp bulduğum bir kapıdan kalabalıkla beraber aktım. Milim milim yürüyerek, yaklaşık 15 dakikada kapıdan çıktım. Neyse ki anlatıldığı gibi bir sıkışmaya denk gelmedim de ayılıp bayılmadım. Acil bir durumda (deprem, yangın, alanın boşaltılmasını gerektirecek herhangi bir şey) 42 bin kişinin Santralistanbul’dan sağlıklı bir şekilde çıkması mümkün değil. Sahnenin görünmemesinden de, ulaşım sorunundan da çok daha önemli bu durum. Mekan tam da bu yüzden büyük konserlerde kullanılmamalı. Bu ülkede konser takip etmek için herkes elinden geldiğince fedakarlık yapıyor zaten, bir de canımızdan olmayalım. 

Senelerdir beklenen Red Hot Chili Peppers konseri, maalesef grubun performansından çok aksaklıklarla konuşulmaya devam ediyor. Türkiye’nin alanında en büyük ismi, konser için uygun mekan bulamamaktan yakınıyor, açık hava konser mekanları azalıyor, alkol yasağıyla festivallerin beli kırılıyor, sokakta oturduğumuz sandalye altımızdan alınıyor… Müzik dinleyicisinin ve konser seyircisinin canı gittikçe daha çok sıkılıyor. Hiçbirimiz burayı İngiltere, Santralistanbul’u da Hyde Park sanmıyoruz. Türkiye’de, İstanbul’da yaşadığımızın son derece bilincindeyiz. Sadece gerçekleşmesi için çok uzun süre beklediğimiz konserler zehir olmasın istiyoruz. İşler hiç iyi değil, farkındayız ama işte müzik… Müzik parçaları bir arada tutuyor. 

Burada hanımefendiliğimi bir kenara koyup seviyeyi düşüreceğim. Kapıdan girerken arkadaşına, “Ay millet geri zekalı gibi kuyrukta bekliyor, neden girmiyorlar ki?” diye soran kızımıza seslenmek istiyorum. Millet senin gibi denyo değil çünkü, bir düşün bakalım giriş kapısında neden o kadar sıkışıklık var. Senin gibi yarım saat sırada bekleyemeyen mal prensesler yüzünden olmasın? (Diyemedim ya la) 

* Fotoğraflar Pozitif’e ait.

No Comments

Leave a Reply