Akmar Pasajı’nın alt katında satılan çekme kasetler arasındaydı Pixies‘in Doolittle‘ı. Adlarını Kurt Cobain‘in sevdiği grupları okurken görmüştüm. Herkesin Metallica ve Nirvana kapılarından birini seçip girdiği ve yoluna oradan devam ettiği yıllarda, Nirvana kapısından girmenin etkisiyle dinledim onları. Korsan VCD’cilerde Buñuel‘in Endülüs Köpeği‘ni ararken, bu filmden esinlenip şarkı yazmış birileriyle karşılaşmak heyecan vericiydi. Black Francis‘in çığlıklarında, Kim Deal‘ın içime işleyen vokal dokunuşlarında, saldırgan punk’tan kokteyl tadındaki surf müziğine geçişlerinde içine dalınacak çok şey vardı. Sonic Youth‘un Confusion Is Sex‘iyle birlikte kafamı açıyordu Doolittle. Bir şeylere vakıf olduğumu hissettiriyordu. Radyoda Monkey Gone To Heaven çaldığında “Ben bu grubu biliyorum ya” diye gururlandığım ergenliğim… Atlas Sineması’nda ağzımın suyu akarak izlediğim Fight Club‘ın finali de elbette Where Is My Mind?‘la yapılacaktı.
Onları keşfettiğimde alternatif rock’ı şekillendiren 5 albümlerini çıkarıp dinlenmeye çekilmişlerdi bile. 2003’ten beri aralıklarla bir araya gelip konserler veren gruba Kim Deal geçtiğimiz yıl veda etti. Yerine önce Kim Shattuck, sonrasında ise A Perfect Circle ve Zwan‘dan tanıdığımız Paz Lenchantin geldi. 2013’ten bu yana çıkardıkları 3 EP’yi bir araya getiren albümleri Indie Cindy (2014) yayınlanışına tanık olduğum ilk Pixies LP’siydi. Bıraktıkları noktadan 23 yıl ileride, hala zımba gibiydiler.
Black Box Istanbul‘daki konseri övünç kaynağımız The Ringo Jets açtı. Gürültülü garage rock’ı bir güzel serdiler önümüze. Onları büyük sahnelerde daha çok görmeyi umuyorum. Pixies rüyası Wave Of Mutilation ile başladı. Come On Pilgrim, Surfer Rosa ve Doolittle ağırlıklı setlist’te Indie Cindy‘den 5 şarkı vardı ve diğerlerinin arasında hiç sırıtmıyorlardı. Pixies, Radiohead‘den Smashing Pumpkins‘e birçok gruba ilham veren kariyerinin 2 saatlik özetini muazzam bir punk rock performansıyla kulaklarımıza kazıdı. Kötü bir konser beklemiyordum ama açıkçası çıtanın bu denli yüksek olduğunun da farkında değildim. Crackity Jones, Hey, Gouge Away gibi takıntılı olduğum şarkıların mükemmel icrası bir yana, onları bu kadar çok insanla bir ağızdan söylemek bile mutluluk vericiydi. Pixies bana hep ana akımı etkilese de onun kıyısında kalmış ayrıcalıklı bir grup gibi gelmiştir. Bu ayrıcalıklı grubu, bütün şarkıları ezbere söyleyen ve mutluluktan ağzı kulaklarında bir seyirci kitlesiyle izlemek kendimi bir şeyin parçasıymışım gibi hissettirdi.
Pixies, bu yıl İstanbul’da izlediğim en iyi konseri, bu yıl gördüğüm en iyi seyirciye verdi. Müzikte ruhuma dokunan ne varsa, özü sahnedeydi. Çok yaşa Pixies!
* Fotoğraf Kali Pro’ya, video bana ait.
No Comments