İnsan gördüklerini unutuyor, duyduklarını da. Oysa kokladığım konserler daha akılda kalıcı. Üzerinden haftalar geçmiş. Hatırlamak için kokuları düşünüyorum (bir de konserde telefonuma aldığım notlara bakıyorum).
7 Aralık’ta lojistik sorunlar sebebiyle gerçekleşemeyen Morrissey konseri 10 gün gecikmeyle Aralık ayının en mühim anlarını yaşatıp geçti. Smokiniyle karşımıza çıkıp “Merhaba, Zeki Müren, Morrissey” selamını verdiği ilk İstanbul konserinden 8 yıl sonra nihayet fotoğraflarını çekebildim. İkimiz de yaş almışız ve galiba ikimiz de hevesimizi korumak için daha fazla çabalıyoruz.
Tam da doğum günümde yayınlanan World Peace Is None Of Your Business‘ın turnesi kapsamında gerçekleşen konserin setlist’inde bu albüme ağırlık verilmişti. The Smiths‘ten The Queen Is Dead‘le başlayan konser boyunca özellikle sahne önündeki seyirciyle göz gözeydi Morrissey. Çiçekler, plaklar sahneye iletildi, karşılığında muhabbet ve konser sonunda Morrissey’in gömleği alındı. Latin gitar melodilerinin sık sık öne çıktığı konserde kişisel zirvem her zaman olduğu gibi How Soon Is Now? oldu. Kendisinin “arkadaş”ımız olduğunu söyledi Morrissey ve ekledi, “Ekrandakiler de arkadaşlarınız ve yardımınıza ihtiyaçları var”. Böylece başladı sarsıcı Meat Is Murder. Ekrana yansıtılan et ve süt üretim tesislerine ait dehşet verici görüntülere dayanmak çok zordu. Salondan çıkanlar, kafasını telefonuna gömenler çoktu. Koyu bir suçluluk duygusuyla mide bulantısı çöktü üzerime. Uzun süre de geçmedi. Öyle ki, konserin devam etmesi tuhaf geldi. Orada bitsin ve çıkıp birtakım kararlar alalım istedim.
Futbol topuyla çıkılan bisin sonunda, Bruce Lee‘nin fotoğrafı önünde Everyday Is Like Sunday‘le final yapıldı. Yere döktüğüm bira sayısı 1, sahneye çıkıp Morrissey’e sarılan seyirci sayısı 3, konser yazısını kafamda çevirip durduğum gün sayısı 15.
* Fotoğraflar bana ait.
No Comments