[Capitol – 2014]
Alternatif rock ile folk’un köşesinde krallığını ilan eden Beck, 5 buçuk yıllık aradan sonra 12. stüdyo albümü Morning Phase’i yayınladı. Albüm, gerek hissiyatı gerek düzenlemeleriyle 2002 tarihli Sea Change‘in kardeşi. Kısmen Jack White’ın Nashville’deki Third Man Records stüdyolarında, kısmen Los Angeles’ta kaydedilen Morning Phase’de Beck yine Sea Change’de çalıştığı müzisyenlerle çalışmış.
Albümün omurgasını akustik gitar oluşturuyor. Synthesizer ve yaylılarla yapılanan damarların içinde sürükleyici melodiler akıyor. Beck’in orman içinden havalanıp göğe dağılan kuş sürülerini andıran yankılı vokali ve sinematografik geri vokaller, müziğe ruh üflüyor. Rehber coğrafyayı iyi bilince, yolculuk da son derece doyurucu oluyor tabii. Müzikteki kırılganlık hissi, şarkı sözlerinde de devam ediyor. Birine gitmemesini söylerken de, tek başına yola düşerken de yabancı gözlere kendini korkusuzca açmanın verdiği narinlik duygusu bu. Albüm, açılış parçası Cycle‘ın ima ettiği gibi bir döngü. Şarkılar his birliği içinde birbiriyle birleşip yaşam gibi başladığı noktaya dönüyor. Saflık, kirlenme, yeniden saflığı bulmak ve devam.
Hayat içinde birbirine çarpa çarpa hasar alarak hareket eden canlılarız. Bütün bu sarsıntılı gidişe rağmen en içeride kıpırtısız duran bir öz hissedilir ya bazen, Morning Phase şarkıları o özden çıkıyor gibi. This Morning, Blue Moon, Wave, Don’t Let It Go, Waking Light gibi kulağa dünya dışına akıyor gibi gelen parçalarıyla Morning Phase, kendi berraklığını dinleyenin zihnine bulaştırıyor. 2014’ün ilk çeyreğinde duyduğumuz en güzel işlerden biri.
No Comments