Günaydın rüzgarlı şehir, göl değil deniz kenarında olduğuna inandığım şehir, bize neler hazırladın gökdelenlerinin gölgesinde? John Hancock Kulesi’nden muhteşem manzara? Tamam, hazırım.
Şehirlere tepeden bakmayı severim. “Turistik” diye pompalanan muhitlerin dışında, banliyöleri de görürüm çünkü aynı düzlemde. Chicago daha bu ilk manzarasıyla beni kendine hayran bıraktı. Onca gökdelen, milyon tane insan, otoyollar… ve tertemiz göl kıyısında tertemiz plajlar. İçinden boğaz geçen bir şehirde yaşayıp da denize girmek için kırk takla atıyor olmak içimi acıttı Chicago’nun plajlarına bakarken.
Akşama kadar burada kalabilecek olsam da ayrılıyorum kuleden, çünkü otelin hemen yanındaki House Of Blues’da gerçek Amerikan müziğiyle randevum var. Turun beni en heyecanlandıran olayı, Sunday Gospel Brunch. İnsanlar bilet alarak katıldıkları bu etkinlikte lezzetli yemeklerle karınlarını, gospel’la da ruhlarını doyuruyor. Artık turistik bir atraksiyona dönüşmüş olsa da 20 yıldır aynı yerde sahne alan gospel korosunu izlemek müthiş bir deneyim. Sanırım ABD’de olduğumu müzik vasıtasıyla en çok idrak ettiğim andı herkesle birikte sallanıp el çırparak eşlik ettiğim konser.
Gospel Brunch’tan sonra koştur koştur tekneyle mimari turuna yetişiyoruz. Chicago 1871’deki yangınla neredeyse tamamen yerle bir olduktan sonra şehir yeni baştan kuruluyor ve bir bir dikilen gökdelenleriyle tanınır hale geliyor. Şehrin genel havasını solumak için çok iyi bir şans Chicago Nehri üzerindeki tur.
Tur bitince vuruyoruz kendimizi sokaklara. Önce Magnificent Mile denen alışveriş caddesine bir bakış. Sonra dev birer Union Jack Burger. Devasa porsiyonları sindirmek için Millennium Park’a kadar depar. Chicagoluların Silver Bean dediği Cloud Gate’te fotoğraf çekmece-çektirmece. Akabinde etrafı izleye izleye otele dönüp akşama hazırlanmaca.
Bu büyüleyici şehirdeki son parti Wit Hotel’in terasında. Yine clubbing, yine dans figürleri. Chicago hiç uyumuyor sanki. 5 dakikada bir ciyak ciyak yanımızdan geçen bekarlığa veda parti-otobüslerine baka baka ilerliyorum yatağa. Beni kendine aşık ettin Chicago. Yarın da New York’a geri postalayacaksın öyle mi? Seni asla unutamam. İlk Union Pacific trenimi bana sen gösterdin. Raylar üzerinde kıtanın damarlarına yayılan Beat Kuşağını düşündükçe ağlayacaktım neredeyse. Seni çok sevdim Chicago. İyi geceler sevgilim.
Gün I (New York)
Gün II (New York-Miami)
Gün III (Miami-Chicago)
Gün V (New York)
No Comments