Marianne Faithfull (21.05.11 / İstanbul Modern)

image

Üzerinden 10 gün geçmiş bir konseri yazmaktan çekiniyordum, o gecenin hissini tam olarak yakalayamam diye. Ama bloga koyacağım fotoğrafları seçerken yukarıdaki karede Marianne Faithfull’la göz göze geldim sanki ve yine içimde belirdi 21 Mayıs gecesi İstanbul Modern’in bahçesinde hissettiğim çalkantı. Faithfull benim gözümde ayak parmaklarından saç tellerine kadar hikaye dolu bir kadın. Sesini ilk defa 12 yaşındayken Metallica’nın The Memory Remains’inde duymuş, bu sayede ilk yabancı kasedimi almıştım. 50 yıllık hikayelerini yüz yüze dinleme fırsatını kaçıramazdım.

İstanbul Modern’in bahçesinde üç nesil birlikte bekledik sahne ışıklarının yanmasını. Açılış son albüme adını veren Horses And High Heels’la yapıldı. Faithfull her şarkının hikayesini anlatırken, karşımdaki kadının yaşayan rock tarihi olduğunu daha iyi anladım. Keith Richards, Mick Jagger, Nick Cave ve Tom Waits’in kendisi için yazdığı şarkılara The Gutter Twins cover’ı The Stations (favori Gutter Twins şarkımı hem Mark Lanegan hem Marianne Faithfull’dan dinlemiş olmak harika), Working Class Hero, Roger Waters’tan yalvar yakar aldığını söylediği Incarceration Of A Flower Child eklendi. Paris’teki günlük hayatını anlattığı Prussian Blue’da kendi Paris’imden izler aradım. ABD’den hiçbir zaman hoşlanmadığını söyleyerek başladığı That’s How Every Empire Falls’da onaylarcasına başımı salladım. Faithfull kalabalıktan yükselen Vagabond Ways isteklerine “Vagabond Ways’i seviyorum ama Vagabond Ways mi Sister Morphine mi?” diye cevap vererek Sister Morphine’i seçti. Broken English’te önümde duran 50’li yaşlarda bir adamın ağladığını gördüm. Anne-babayla yan yana konser izlemek, aileyle paylaşılacak en özel anlardan. Sizin sadece fotoğraflarda gördüğünüz, size anlatılan kadarını bildiğiniz, sizden önceki hayatlarını yeniden yaşıyorlar. İnsan hem uzaklaşıyor onlardan, hem de sanki daha önce tanımadığı şekilde tanıyor. Bunları yaşatan bir geceydi Marianne Faithfull konseri.

image

Herkesin eşlik ettiği Working Class Hero’dan sonra “Demek ki ruh yeni nesile geçmiş, sizler iyi çocuklarsınız” dediğinde öğretmeninden aferin almış küçük bir çocuk gibi gururlandım. O kadar sevecen, öyle ikna ediciydi ki, o anda söylediği her şeye inanabilirdim. Her şarkının bir ağırlığı, duygusal bir yükü var çoğu kişi ve özellikle Faithfull üzerinde. Kendisi de bazı şarkılardan sonra toparlanmak, nefes almak gerektiğini söyledi. Konser boyunca ne zaman sigara yaksa alkışlandı, sonuncusunda “Yapmayın, Londra’ya döndüğümde hipnozla sigarayı bırakacağım” diye açıkladı.

Kimi şarkılarda, ayakkabısının sol teki topuğundan çıkmış vaziyette taburesinde ellerini kavuşturup otururken karşımda Irina Palm’ı gördüm sandım. Sıra dışı mesaisini mahalle arkadaşlarına anlatırkenki muzipliği geldi gözümün önüne. Benzer bir ifade zaman zaman gelip geçti yüzünden. Ezanın müziğe karıştığı serin gecede sahnedeki herkes, Wayne Kramer, Doug Pettibone, adını hatırlamadığım davulcu, basçı ve çaldığı enstrümanları sayamadığım piyanist, 50 yıllık bir soundtrack sundular, Marianne Faithfull’un olduğu kadar bahçeyi dolduran insanların da hayatına ait olan.

Setlist: Horses And High Heels / Why Did We Have To Part / The Stations / There Is A Ghost / The Crane Wife 3 / Prussian Blue / Back In Baby’s Arms / Goin’ Back / That’s How Every Empire Falls / Sister Morphine / Sing Me Back Home / Broken English / As Tears Go By / Working Class Hero / Incarceration Of A Flower Child / Ballad Of Lucy Jordan / Strange Weather

No Comments

Leave a Reply