Geçmiş, Artık Geçmiyor

Geçmiş, artık geçmiyor

“Bu sabah yataktan kalktığımda kim olduğumu biliyordum ama o zamandan beri birkaç kez değiştim”. – Lewis Carroll (Alice Harikalar Diyarında)

Placebo, 1996’da yayımlanan ilk albümündeki I Know şarkısında diyor ki; “Sen daha hızlı koştukça geçmiş sana yetişecek.” Radiohead’in bir yıl sonra çıkan OK Computer’ında yer alan The Tourist ise “Aptal, yavaşla” diye sesleniyor. Gündelik hayat, bu iki farkındalığın arasında savrularak geçiyor. Şimdiki zamanla aynı hıza gelecek kadar yavaşlarsak, kaçmaya çalıştığımız pişmanlıkları hala gözümüzün ucuyla, arkamızda görüyoruz. Düşündüğümüzün aksine, çok da uzaklaşmamışız. Kiri, tozu hala üzerimizde.

Vitesi biraz artırınca, geleceğin belirsizliğinden beslenen kaygılar el sallıyor. Kaygı, taşıması kısa sürede külfete dönüşen bir otostopçu gibi. Ne verirsen ver, doyurmak mümkün değil. Hız limitini aşıp gerçeklikle bağı zorlamak, kendine tur bindirerek ruh haline ayar çekmeye çalışmak da deneyeni kısa sürede pişman eden seçimler. Bu noktada üçüncü bir şarkı geliyor akla; PJ Harvey’nin 2000 tarihli başyapıtı, Stories From The City, Stories From The Sea’den elini terli alnımıza koyup bizi sakinleştiren We Float. “Süzülüyoruz, günübirlik yaşıyoruz.”

Buradan Nausicaa Renner’ın New Yorker’da yayımlanan “Sosyal Medya Kimliğimizi Nasıl Şekillendiriyor” başlıklı makalesine bağlanıyorum. Buradan oraya bağlanmak kolay çünkü makalede, internet çağında büyüyen çocukların, geçmişlerinden sıyrılmakta zorluk yaşadığı belirtiliyor. İnsanlık tarihinde doğumundan beri görüntüsü anbean online mecralarda yer alan ilk nesil, büyüyor ve kimliğini oluştururken bunun etkilerini hissediyor. Makalede bahsedilen, Kate Eichhorn’un “Unutmanın Sonu: Sosyal Medyayla Büyümek” kitabına göre İngiltere’de aileler, çocuklarının yılda ortalama 200 fotoğrafını internette paylaşıyor (2015 verisi). Buna çocukların kendi paylaşımları da eklenince, ortaya hata yapmakla eş anlamlı olan ergenlik yıllarını geride bıraktıktan sonra bile kurtulmanın mümkün olmadığı bir görsel havuz çıkıyor. İşe alımlarda sosyal medya paylaşımlarının incelendiği, insanların birbirini sosyal medyada tanıdığı bir düzende, geçmişin dijital hayaleti tarafından sürekli rahatsız edilmenin sonuçları ciddi olabiliyor.

Google’ın eski CEO’su Eric Schmidt, 2010’da Wall Street Journal’a verdiği röportajda gençlerin tam da bu yüzden yetişkinliğe geçerken kimliklerini değiştirme haklarının olması gerektiğini söylüyor. Belki de önümüzdeki yılların hukuksal tartışmalarından biri bu olacak. Belki de geçmiş hiç bu kadar canlı olmamışken, kendimizi ondan koparma hakkımızı kullanıp zamanın farklı noktalarındaki versiyonlarımızla aynı an içinde varolacağız.

* Bu yazı ilk olarak 11 Ağustos 2019 tarihli BirGün Gazetesi’nde yayınlanmıştır.