“Gainsbourg’un gerçeklerini değil, masalını anlatıyorum” diye kondurmuş filmin sonuna Joann Sfar. Fransız karikatüristin ilk filmi bu. Gainsbourg’un hayatını, Lucien Ginsbourg olduğu çocukluğundan başlayarak anlatıyor. Serge’in abartılı ve daha yıkıcı bir versiyonu olan alter-egosu ona filmin büyük bölümünde eşlik ediyor. Zamanla Serge’le bu canavar arasındaki fark ortadan kalkarken, ömrünün de sonuna geliyoruz.
Filmin çocukluk, delikanlılık, kulüplerde çalma bölümleri gayet keyif verici ilerliyor. Boris Vian, Juliette Gréco, Brigitte Bardot art arda mis gibi. Bu arada Laetitia Casta’nın harika olduğunu söylemek gerek. Bardot ayrılığından sonra film tuhaflaşıyor. Sanki hızlanıyor ve Gainsbourg’un hayatının önemli noktalarını filme sığdırabilmek için kasıyor. Anlamaya çalıştığım adamdan uzaklaşıyorum. Hatta gitgide yüzeyselleşen, adeta bir görüntülü kronolojiye dönüşen filmin sonlarına doğru uyuz oluyorum Gainsbourg’a. Arada olur öyle, kendi düşüncelerimden birine takılıp olaya yabancılaşırım ama bu sefer yanımdaki Musa’ya bakıyorum. Başını iki yana sallıyor. Aynı fikirdeyiz. Bu film ikiye bölünüyor. Bir yarısı iyi, bir yarısı olamamış.
No Comments