Expéditions 4: Kar

Karın en kötü yanı, eridikten sonra sokakların eskisinden daha boktan görünmesi. O yüzden bakabildiğim kadar bakıyorum kara. Dokunabildiğim kadar dokunuyorum. Öyle ki, çabucak hasta oluyorum diye soğuktan kaçmama rağmen kendimi dışarı atıp bir buçuk saat karda yürüyorum.

image

Ne kadar klişe olursa olsun vazgeçmeyeceğim bir şey ayaklarımın fotoğrafını çekmek. Özellikle karda ve deniz kenarında. Çimde. Kumda. Bir de toprak yollarda tozlanmışken. Bu alışkanlık sayesinde botlarım hem kar, hem deniz suyu emdi bugün.

image

Benim gözümde herhangi bir şey, üzerine kar yağdığında karşı konulmaz oluyor. Naylon poşetler, leğenler, sigara paketleri… Çiçekler zaten herhangi bir şey değil.

image

Sahil Yolu’nda karşı koyamadığım bir diğer şey de yerdeki işaretler. Bu sarı ok, kar suyunun altında harika bir biçimde parlıyor. Boya katmanlarına dokunmak geliyor içimden.

image

Sert rüzgara karşı dengede duran kargaya tedirgin edecek ama kaçmasını gerektirmeyecek kadar yakınım.

image

O tekne hep aynı yerde. Muhtemelen benim buralarda olmadığım erken saatlerde açılıyordur denize. Bir gün erkenden gidip baksam ya.

image

Fotoğrafları düzenlerken Sharon Van Etten’in yeni albümü Tramp’i dinledim. Ask’ta şöyle dediğini duydum: “Buna gülmek bile çok canımı yakıyor.” Yukarıdaki ince dallar, en az bu şarkıdaki ruh hali kadar kırılgan.

image

Karabatak ve martılar rüzgara rağmen çok hareketliydi. Yanlarına yaklaştığımda bile yakınımda uçmaya devam ettiler.

image

Sonra nedenini gördüm. 

image

Ufak tefek ağaçlardan biri beremi çıkarmaya yeltendi. Hemen fark ettim. Başımı üşütmemem gerektiğini söyledim, anladı.

image

Geçen yıl göktaşı yağmurunu izlemek için yanındaki kayalara oturup beklediğimizi, hiçbir şey göremeyip eve döndüğümüzü hatırlamadı. Biraz dalgındı aslında.

image

Ağaçla laflarken benden gözlerini ayırmayan biri vardı. İnsana uzun uzun bakmayı konuşmaya yeğleyen biri. Birbirimize çok benzediğimizi söyledim, bakarak. Gözünü bile kırpmadı.

image

Eve dönmeye karar verip hızlı hızlı yürümeye koyulmuşken kadın-erkek eşitliğinin tek gerçek örneğiyle karşılaştım. O da kapalıydı.

(Nikon D700 + Nikon 50mm f/1.8D)

No Comments

Leave a Reply