Buz gibi havada dışarıda fotoğraf çekerken zorlanıyorum. Zaten çok üşüyen biriyim; ellerim üşüyor, yüzüm üşüyor, sinüslerim ağrıyor, sonunda elimdeki makineyi bırakıp kalorifere sarılmak dışında bir şey düşünemiyorum. Bu hafta sokakta çok kalmayıp yine iç mekanda detay avına çıktım. Bunun için evden sonra en çok vakit geçirdiğim yer olan atölyeyi seçtim. İlk göz ağrım, kuş gibi hafif kompakt makinemle de hasret gidermiş oldum.
Bu sabah Ortaköy’den başladım yolculuğa. Yıllardır mahallede gördüğüm köpek yine her zamanki yerinde oturuyordu. Böyle dikkatli nereye bakıyordu bilmiyorum. Ben o sırada yüzümü tüylerine gömmeyi düşünüyordum.
Otobüste cam kenarında sabah güneşiyle kızarır kulaklar. Sıcaktan yanar yanar, inince aniden soğuyup sızlarlar düşecekmiş gibi.
Atölyeye girer girmez Yoda’nın yanağından makas alıyorum. Darth Vader’a selam çakıp korsan kızlara göz kırparak bahçeye çıkıyorum kedilerle konuşmak için.
Yazın güneşte ayaklarımızı uzatıp uyukladığımız koltuk, kışın kedilere yatak oldu. Koltuk üzerinde krallığımızı yeniden ilan etmek için baharı bekliyoruz.
Bir kumaş parçası paçamıza yapışıp atmış kendini çürüyen yaprakların üzerine.
İşte yaprak nüfusunun müsebbibi. İki agaç yapraklarını habire atölyenin kapısına yığıyor. Yan bahçeyle aramızdaki duvar, ağaçların rahat edebileceği şekilde yapılmış. Herhalde soğuk dışında en büyük şikayetleri tırnaklarını üzerlerinde bileyen kediler.
Musa sokakta bulduğu “Yol Ver – Yield” tabelasını kaptığı gibi atölyeye getirmiş. Bakıp bakıp çıkılacak yolları düşlüyoruz. Pearl Jam’in Yield’ı da atölyenin resmi albümü oldu tabii.
Atölyeye gelen herkes buraya ayak izini bırakıyor. Sigara tiryakileri kapının önünde dikilmek zorunda kaldıkları için isyanda ama duymazlıktan geliyorum.
Şöyle kalabalık bir 70’ler partisi olsa da askıda sıkılan kravatlar biraz insan içine karışsa diye bekliyoruz.
Kışın yanlarıma kalorifer peteği taktırma hayalim gerçek olana kadar en büyük destekçim ıhlamur. İçten ısıtma. Gün başlatıcısı.
No Comments