“Expédition” Fransızca’da gezinti, yolculuk anlamına geliyor. Fotoğraf serileri çekerken aklımda hep bu kelime var. Bir detaydan öbürüne sürüklenirken yerimden belki bir metre kıpırdıyorum ama zihnim bilmediğim yerlere yolculuklara çıkıyor. “Expéditions” başlığında topladığım serileri artık burada yayınlayacağım. Yapmaya çalıştığım şey kısaca anların envanterini çıkarmak.
İlk yolculuğu bu sabah, evde yaptım. Sabah ışığında boş evleri seviyorum. Herkes işe gittikten sonra, öğlene kadar geçen sürede sadece koltukta oturup ışığın oda içindeki hareketini izleyerek vakit geçirebilirim.
Çarşaf-nevresim-yastık kılıfı üçlüsünü aynı takımdan kullanmayı hiç sevemedim. Gece yatmadan hemen önce çok yabancı görünen yatağın, sabah bu kadar davetkar gelmesinin sırrını da hala çözemedim.
Kimseyi içinde uyumaya ikna edememiş polar. Gece bırakıldığı şekilde duruyor. Bu geceye kadar durmaya devam edecek.
Ani bir iştahla alıp, yarısında tadının çok şekerli olduğunu hatırlayarak bitiremediğim gazoz. Yanında annemin çekirdek kabuklarını attığı emekli termos kapağı.
Şimdiye kadar hiçbir giysime çamaşır suyu sıçramadı. Kısmet yastığaymış. Bu yastıklar hep kedi istiyor gibi geliyor.
Ne zaman kurudu bilmiyorum, fark etmemişim. Ne zaman çöpe gideceği de belirsiz. Muhtemelen birkaç ay daha orada kalacak, sonra yerine yenisi alınacak. Bilmiyorum kaç ay sonra o da kuruyacak.
Atılması gereken, üzerinde dolaşan minicik böcekleri gördüğümden beri dokunmadığım başka bir çiçek. Pis kokacak kadar dahi su kalmamış vazoda.
Acıklı uzatma kablosu. Ara sıra başka bir uzatma kablosuna bağlanarak hayat buluyor. Tam bir disconnectus erectus.
Göründüğünden çok daha yavan ekmek ve bir gün muhakkak ayağıma düşüp beni yaralayacağına inandığım ekmek bıçağı. Ekmek bıçağına su sıçraması sinirimi bozar.
Evden hemen çıkma isteğiyle yapılan kahvaltı öyle dandik ki, tabakta neredeyse hiç iz bırakmıyor.
Kaynaması sabırla beklenen ama soğuması beklenip bitirilemeyen terk edilmiş çaylar, her sabah mesai yaklaşırken kanalizasyonları dolduruyor.
Annemin çocukken oynadığı, benim çocukken oynadığım, sıkıldığında çıkardığı sesi çocukluğumdan beri çok dokunaklı bulduğum kuzu neden sifonun üzerinde duruyor, gerçekten bilmiyorum.
No Comments