Türkiye’de “Dijital sanat” kavramının kulaktaki tınısı taze olsa da, dünyadaki örnekleri 60’larda ortaya çıkmış ve özellikle 80’lerde bilgisayarların gelişimiyle yaygınlaşıp yerleşmiş. Piksel piksel nefes aldığımız 2010’larda, artık dijital teknoloji ve ses/ışık/hareket ilişkilerini araştıran işler gördüğümüzde şaşırmıyoruz. Sergilerde ses dalgalarını bedenimizle manipüle ediyoruz, festivallerde beyin dalgalarımızla araba yarıştırıyoruz. Akbank Sanat‘ın Beyoğlu’ndaki sergi alanında 21 Şubat’a kadar görebileceğiniz “Dijital Sonrası Tarihçeler: 1960’lar ve 1970’lerin Medya Sanatından Kesitler” sergisi, hayatımızın bir gerçekliği haline gelen dijital sanatın pek de bilmediğimiz tarihine bakıyor.
Son yıllarda karşılaştığımız birçok fikrin köklerini gördüğümüz sergi, iki ana eksene sahip. Bunlardan ilki, 1966’da New York’ta gerçekleşen “9 Gece: Tiyatro ve Mühendislik” gösterisi. John Cage, Lucinda Childs, Alex Hay gibi dönemin öncü sanatçılarının Bell Telefon Laboratuvarları’ndan mühendislerle birlikte ortaya çıkardığı işlerde şimdinin tohumlarını görmek mümkün.
Serginin ikinci önemli ekseni ise Yeni Eğilimler Hareketi‘nin 60’ların sonu ve 70’lerin başında Zagrep’te gerçekleşen 4. ve 5. sergilerinden bir seçki. Bilgisayarın bir sanat aracı olarak kullanımını araştıran işler, çoğunlukla bilgisayar grafiği baskılarından oluşuyor. (Aşağıda: Frieder Nake, 13/9/65, No. 2 [Paul Klee’ye Saygı])
Sergilenen döneme dair daha geniş ve derin bilgi edinmek isterseniz giriş katında bulunan Off-Line Medya Köşesi‘ndeki yayınları inceleyebilirsiniz. Buradaki kitap ve dergiler, sergi bittikten sonra Akbank Sanat Kütüphanesi’ne eklenecek.
Beni sanat eserinin kalıcı/geçiciliği ve bir sanat eseri olarak “deneyim” üzerine düşüncelere gömen “Dijital Sonrası Tarihçeler” sergisini sindire sindire gezmenizi tavsiye ederim. Sonra da Akbank Sanat’ın en üst katındaki kafede bir şeyler yersiniz. İşte güzel bir hafta sonu planı.
No Comments