Yazar Alper Çeker, Müzisyen Ceylan Ertem, Şair Küçük İskender, Radyo Programcısı Hakan Tamar ve Zihni Müzik’ten Zihni Şahin bize arkadaşları Kurt’ü ve Nirvana hikayelerini anlattılar.
Kurt Cobain, 5 Nisan 1994’te Seattle’daki evinde hayatına son verdiğinde ardında Nirvana’yla kaydettiği üç stüdyo albümü, bir unplugged albüm, b-side’lardan oluşan bir toplama albüm, sayısız bootleg ve onun sesini kendi sesi kabul etmiş milyonlarca insan vardı. Aklındaysa intihar notundan anladığımız kadarıyla bir Neil Young şarkısı. Bir kere gidildi mi, geri dönülemeyeceğini biliyordu. Ama rock ‘n’ roll hep yaşayacaktı.
Teşvikiye’de bir kaset tezgahında, bir şairin evinin duvarında, Moskova’da bir caddede yaşayacaktı. Seattle’ın 9700 kilometre doğusunda, birbirinden habersiz insanlar aynı şarkıları dinleyip kendilerine bir yol çizecek, onları radyoda çalacak, sahnede söyleyecek, dergilere yazacaktı.
Kurt Cobain’e çok unvan verildi, çok sıfat yakıştırıldı: Kayıp kuşağın sesi, X kuşağının sözcüsü, dahi, peygamber, ilah, keş, kurban… Gerçekten bunlardan biri miydi, yoksa bunların hepsi miydi? Küçük İskender’in Lucifer’ın Bisikleti’nde yazdığı gibi, “bazı coğrafyalarda Kurt yükseklere, nirvanaya yükselir, boğuk ama gür bir ışık saçar… sesi içlidir, kırık ve kırgındır.” Kurt Cobain bizim kırık ve kırgın arkadaşımızdı. Birlikte anılarımızın olduğu, oturup şarkı söylediğimiz, derdimizi anlayan, derdini anladığımız bir dost.
Alper Çeker, Ceylan Ertem, Küçük İskender, Hakan Tamar ve Zihni Şahin bize arkadaşları Kurt’ü ve Nirvana hikayelerini anlattılar. Ölümünün 18. yılında Kurt Cobain’i bir “yıldız” olarak değil, gitar çalıp şarkı söyleyen genç bir adam olarak hatırlıyoruz.
No Comments