Her yılın sonunda mısır patlağı gibi ortalığa fırlayan albüm listelerini seviyorum. İlk defa geçen yıl böyle bir liste yapmıştım, bu sene de es geçmek istemedim. Yine radyo programı için tuttuğum notların çok yardımı dokundu ve yine sıralamada zorlandım. Son derece kişisel 50 albümle 2014 özetim ektedir. Albümleri başlıklara tıklayarak Spotify’dan dinleyebilirsiniz (streaming servislerinde mevcut olmayan albümler de var). Yıl içinde yazdığım albüm yazılarına da linkler verdim.
1. Damon Albarn – Everyday Robots: Blur ve Damon Albarn fangirl’lüğümü bilenler bunu ne kadar ciddiye alır bilmiyorum ama bana göre yılın en iyisiydi Everyday Robots. Otobiyografik şarkılar sadece Albarn’ı değil, internet çağının ruhları olan hepimizi anlatıyor. Albümün şarkılarını biri Albarn’ın evi olmak üzere iki ayrı şehirde dinlemiş olmak 2014’ün en güzel yanlarından biriydi. – Albüm yazısı
2. Sun Kil Moon – Benji: Mark Kozelek’in yaşlılık, kayıp ve anı parçaları üzerine yoğunlaşan şarkıları yalın ve etkileyici. Anlattığı hikayeler, atlayıp nereye isterseniz oraya gidebileceğiniz vasıtalar. Yılın açık ara en iyilerinden, gerçeklikten daha gerçek bir albüm. – Albüm yazısı
3. Angel Olsen – Burn Your Fire For No Witness: Sessiz sakin geldi, en iyi albümler listelerine girdi, aklımdaki izi 2015’e sarktı. Sinir uçları açıkta şarkılar, en temel ve ortak acıları dile getiriyor. Basit gitar, yalansız vokal, deneyimlerden alınmış dersleri çivi yazısı gibi takır takır işliyor. – Albüm yazısı
4. The War On Drugs – Lost In The Dream: Gitarla vaftiz edilmiş Phildelphia’lı indie rock grubu The War On Drugs, üçüncü albümlerinin adı gibi bir rüya alemine attı beni. Yufka gibi üst üste atılmış yankılı elektrogitar katmanları arasında pus kadar uçucu melodiler, yılın en sakin ve derine işleyen albümlerinden birini oluşturuyor.
5. Ty Segall – Manipulator: 27 yaşında çıkardığı 7. solo albümü, Ty Segall’ın en uzun çalışması. Alıştığımız lo-fi cızırtısına sahip şarkılar çöl güneşi gibi kulak yakıyor. 70’lerin gitar sound’undan alınan ilham damarlara adrenalin pompalıyor. Segall’ın en iyi albümü, çıta yukarılarda. – Albüm yazısı
6. Alt-J – This Is All Yours: İlk albümü An Awesome Wave ile Mercury Ödülü’nü kaparak müthiş bir çıkış yapan Alt-J’in ikinci işi beklentilerin altında kalmadı. Yine ince ince işlenmiş prodüksiyonuyla her dinlediğinizde başka bir detaya takılabileceğiniz şarkılar yaptılar. Miley Cyrus sample’ları bile insana güzel geliyor, inanılır gibi değil. – Albüm yazısı
7. Pixies – Indie Cindy: Koskoca 23 yılın ardından yeni bir albüm çıkardı Pixies. Benim neslimin yayınlanışına tanık olduğu ilk Pixies albümü (6 yaşından beri Pixies dinlemiyorsanız tabii). Basçı Kim Deal yoktu bu defa. Onun yerine Paz Lenchantin’i izledik İstanbul’da. Konserde de anlaşıldığı gibi yeni şarkıların eskilerden eksik kalır yanı yoktu. Gümbür gümbür geri döndü grup.
8. Jack White – Lazaretto: Yetenekli Bay White’ın ilk solo albümü Blunderbuss, bana göre yayınlandığı yılın en iyisiydi. Lazaretto, Jack White’ın adına yaraşır bir albüm olsa da Blunderbuss’ı aşamadı. Bu da aslında sonraki White albümünü daha çok merak etmeme neden oluyor. Blunderbuss’ı yakalayamamış olması albümün iyi olmadığı anlamına gelmiyor tabii. Cayır cayır Nashville ve Jack White manyaklığı.
9. Beck – Morning Phase: 2002 tarihli Sea Change’in temasını ve şarkı yapılarını izleyen Morning Phase, hayatın getirdiklerini kabul edip onlarla birlikte şekillenme konusunda bir rehber gibi. O kadar berrak ki, Beck’in sesinin halkalar halinde uzaya doğru yayıldığını duyabiliyorsunuz. – Albüm yazısı
10. Wye Oak – Shriek: Dördüncü albümünün omurgasını synthesizer ve bilgisayar düzenlemeleriyle oluşturan Wye Oak, 2014 başında Salon’da verdiği konserde teknik bir arıza yüzünden yeni şarkılarını çalamamıştı. Yıl boyunca Shriek’i bol bol dinleyerek eksiği kapatmaya çalıştım. Gürültü koparmadan, sağlam adımlarla kendi yerini bulan albümlerden.
11. Swans – To Be Kind: Deneysel rock’ın önemli gruplarından Swans’ın 13. stüdyo albümü To Be Kind, tıpkı grubun konserleri gibi bir ayin. 2 saati aşan sürede endüstriyel gürültüden dokunaklı inlemelere uzanıyor müziğin coğrafyası. Swans’ı dinlemek, insan makinesini açıp içinde ne var diye bakmaya benziyor. Özdeki ilkellik sese akıyor.
12. Sharon Van Etten – Are We There: Sharon Van Etten’ın her albümünde, canımızı ne kadar acıttığından ve bunu ne kadar isabetli yerlere dokunarak yaptığından bahsediyoruz. Acılarda ortaklaşmak bir ihtiyaç. Are We There’de görülüyor ki bu acılar boşa değil, ucunda olgunlaşmak, anlamak, kendini gerçekleştirmek var. Biraz cesaret, çokça samimiyet şart. – Albüm yazısı
13. The Twilight Sad – Nobody Wants To Be Here And Nobody Wants To Leave: İskoçya’nın soğuğunu müziğine taşıyan, ölümüne melankolik ve tekinsiz The Twilight Sad, bir önceki albümünde müziğine elektronik öğeler de katmış ve kendine yeni bir rota çizmişti. Görünüşe göre o rotadan ayrılıp yeniden iyi bildikleri yüksek ses duvarlı rock yapma işine dönmüşler. Yıl sonu listelerinin çoğunda görülmeyen bu albümü kesinlikle es geçmemelisiniz. – Albüm yazısı
14. Thee Silver Mt. Zion Memorial Orchestra – Fuck Off Get Free We Pour Light On Everything: Bu albümü düşündüğümde kaçınılmaz olarak 13 Mart’ta Salon’da verdikleri konser geliyor aklıma. Berkin Elvan’ın cenazesinin ertesi günü, Taksim’de ve başka yerlerde çatışmalar, seyircideki ağır hava, gruptaki öfke ve fazla konuşmadan, şarkılarla söyleyeceklerini söylemeleri. Adının iddiasını karşılayan bir albüm, çok güçlü. – Albüm yazısı
15. Thom Yorke – Tomorrow’s Modern Boxes: Thom Yorke’un önce BitTorrent, sonra Bandcamp üzerinden yayınladığı 2. solo albümü, minimal elektronik sularda seyrediyor. Müzisyenin mırıltı gibi vokalini boğmayan beat’ler, piyano ile kol kola. 38 dakikalık zihin yolculuğu.
16. Run The Jewels – Run The Jewels 2: 2014’te kendinden çok bahsettirdi hip hop ikilisi Run The Jewels. Agresif sözleriyle şarkılar yumruk gibi patlıyor. Dinledikçe sokağa çıkıp bağırasım geliyor. Kurumsallaşmış ne varsa yıkabilecek bir güç dile geliyor albümde.
17. Future Islands – Singles: Future Islands benim için Samuel T. Herring’in ruh dolu vokaliyle eş. O olmasa belki de aklımdan kolayca silinecek güneşi anımsatan synth pop şarkıları. Ama o var ve Future Islands 2015’in ilk aylarında da kulağımda olacak.
18. Ariel Pink – Pom Pom: Pom Pom, Ariel Pink’in The Haunted Graffiti’si olmadan çıkardığı ilk albüm. Retro sound’unun selfie jenerasyonu hikayeleriyle birleştiği Pom Pom, zamanda sıçramalar yaratan bir çalışma. Ariel Pink diskografisinin önemli parçalarından. – Albüm yazısı
19. EMA – The Future’s Void: 2013’te How To Destroy Angels için hissettiklerimi, 2014’te EMA için hissettim. Yaptığı bir nevi dijital büyücülük. Geleceğin karanlık olduğu yerden, buradan, kendimizi kablolarla başkalarına ve hayata bağlamaya çalıştığımız inlerimizden hikayeler anlatıyor.
20. Mac DeMarco – Salad Days: Bu blogda ilk defa “Aylak Elvis” olarak anmıştım Mac DeMarco’yu. Sigara içip gitar tıngırdatıp şarkı söylüyordu. Hala sigara içip, sulu şakalar yapıp, gitar çalıp şarkı söylüyor. Kendisi aksi yönde hareket etse de müziği, anlatısı olgunlaşıyor. Mac DeMarco insanda küçük kardeşinize duyabileceğiniz türden bir kollama içgüdüsü uyandırıyor. – Albüm yazısı
21. St. Vincent – St. Vincent – Albüm yazısı
22. Lana Del Rey – Ultraviolence – Albüm yazısı
23. Eagulls – Eagulls – Albüm yazısı
24. James Vincent McMorrow – Post Tropical – Albüm yazısı
25. Parquet Courts – Sunbathing Animal
27. Cloud Nothings – Here And Nowhere Else – Albüm yazısı
33. Leonard Cohen – Popular Problems
34. John Frusciante – Enclosure – Albüm yazısı
36. Marianne Faithfull – Give My Love To London – Albüm yazısı
37. Iceage – Plowing Into The Field Of Love
39. Morrissey – World Peace Is None Of Your Business – Albüm yazısı
42. Timber Timbre – Hot Dreams
44. Wovenhand – Refractory Obdurate – Albüm yazısı
45. La Sera – Hour Of The Dawn
46. Malachai – Beyond Ugly – Albüm yazısı
47. The Black Keys – Turn Blue
No Comments