Defter #5

Hem soğuk hem üzerime çöken genel isteksizlik yüzünden önce kafamın içinden, sonra yataktan, sonra evden çıkmakta zorlandığım günler oldu. Hayatımız üzerinde en belirleyici olan şey ne yediğimizken, gündelik yaşam içinde en az özen gösterdiğimiz şeyin de bu olmasının saçmalığını bilmeme rağmen yine gece yarıları fast food siparişlerine yenildim. Beni çok heyecanlandıran işler aldım üzerime, her zamanki gibi artık 100 metreden tanıdığım anksiyeteyi de peşine taktı sorumluluklar. Sorun değil, 2 hafta önceki defterde yazdığım Clarissa Estés alıntısını hiç aklımdan çıkarmıyorum “Korku, bir işi yapmamak için yetersiz bir mazerettir”. Bazen de cesaret için karnımdaki ameliyat izlerine bakıyorum. İnsanın kendini ne kadar tanıdığı, kendi kanını ne kadar gördüğüyle ilgili olabilir diye düşünüyorum. Biraz karanlık bir girizgah olduysa kusura bakmayın, yine de geceleri uyumadan yüz bakımımı yapıyorum.

Hayata Sarıl LokantasıHayata Sarıl Lokantası

Beyoğlu Kurabiye Sokak’taki Hayata Sarıl Lokantası, içinde biraz vakit geçirince sizi henüz her şeyin çürümediğine inandırabilecek bir yer. Hayata Sarıl Derneği‘nin projesi olan lokantada gündüzleri (11.30-18.00) ücretli yemek yeniyor. 19.30-21.30 arasında ise evsizler, toplumdan dışlanmış kişiler ve ihtiyacı olan herkes, ücretsiz olarak yemek yiyebiliyor. Ayrıca derneğin websitesi üzerinden ya da lokantaya uğrayarak belirli bir miktar karşılığı askıda yemek bırakabiliyoruz. Her ay ünlü bir şef lokantaya konuk olarak menüye bir yemek ekliyor. Bu arada yemekler gerçekten çok lezzetli. Kendisi de eski bir evsiz olan Ayşe Tükrükçü’nün çabalarıyla kurulan Hayata Sarıl Derneği’nin lokantası, açıldığı akşam 16 kişiyi ağırlamış. Şimdi ise her akşam yaklaşık 110 kişiye ücretsiz yemek veriliyor. Dernekle iletişime geçerek lokantada gönüllü olarak çalışmak da mümkün. Yoğun bir karanlıkla örtüldüğümüzü hissettiğimiz günlerde böyle insanların varlığını daha çok duyurmak, onların yanında olmak, kendimize ve başkalarına iyi gelebileceğimizi fark etmek önemli. Hayata Sarıl Derneği’ni Instagram’da da takip edebilirsiniz.

Kalpler Erisin

Tüy uçar, minnoşluk kalır

İnternetin hayatımızda olmadığı dönemi hatırlıyor olmak tuhaf geliyor. İnternet üzerinden birileriyle tanışmayı pratik edinen ilk nesiliz ama bunun insanlarla tanışmanın ana yolu olmadığı zamanları da biliyoruz.

Konuya dönüyorum. Sosyal medyanın linci meşhur. Elimi sallasam aşağılama, tehdit, hakaret. Zaten fikirlerini sakince karşısındakine aktarma ve başkalarını dinleme konusunda sıkıntı yaşayan bir toplumuz, iletişim online mecralarla sınırlı kalınca iyice coşuyoruz. Sanki ekranı, app’i kapatınca söylediklerimizin etkisi yok olacakmış gibi davranmaya eğilimliyiz. Kendi davranışlarımızdan içten içe rahatsız olmamak için sürekli “bunlar gerçek değil ki” bayrağını sallıyoruz. Oysa internetteki zorbalık, çoğumuzun okulda, işte yaşadığı/tanık olduğu zorbalık kadar gerçek olabiliyor. Kalpler Erisin başlıklı Facebook grubunun amacı, giderek saldırganlaşan internet ortamında herkes için nefes alınacak, pozitif bir alan yaratmak. Bunun için de “Tüy uçar, minnoşluk kalır” mottosuyla kalpleri eriten hayvan fotoğrafları ve videoları paylaşıyorlar (yuva ilanları da var). Geçtiğimiz günlerde Londra’daki Facebook Communities Summit Europe 2018’e katılan grup, bu etkinlik için Türkiye’den seçilen tek topluluk değil. Mide Lobisi, İhtiyaç Haritası, Bisikletli Kadın İnisiyatifi, Araştıran Anneler, Saçım Saçın Olsun ve Interrail Türkiye de Avrupa’dan seçilen 150 grup arasında yer alıyor ve hepsi de kendi alanında güzel işler yapıyor.

Polly NorŞeytanımız bol

Bu yazıyı yazarken bir yandan Twitter’a bakıyordum ki Ali İhsan Varol’un eşine şiddet uyguladığı iddiasıyla yargılanacağı haberini gördüm. Tabii haber, “Kesin kadın delirtmiştir adamı”, “Çiftler arasında olur böyle şeyler”, “Kim bilir ne oldu da yumruk attı” gibi yorumları da peşinden sürüklüyor. İnsan birlikte yaşadığı kişiyi bile bazen tanıyamayabilirken televizyonda, sosyal medyada gördüğümüz insanları tanıdığımızı düşünmeyi ne çok seviyoruz ve haklılık pusulamız nasıl da kadının aleyhine işleyiveriyor hemen. Kadın dediğinden her şey beklenir ne de olsa.

Londralı sanatçı Polly Norton’ın (ya da onu Instagram’da tanıdığımız adıyla Polly Nor) işlerinde iki ana karakter var, kadın ve şeytan. Ama bu şeytanlar bizim buralarda kadınlarla ilişkilendirilen şeytanlara pek benzemiyor. Bunlar her gün üzerimize geçirdiğimiz ve sürekli tadilat yapmak zorunda kaldığımız kadın kostümünün altında oflayıp poflayan, yaşam enerjimizin ta kendisi olan şeytanlar. Tehlikeyi sezmemek, sezgilerine güvenmemek, kimseyi öfkelendirmemek, kendi hayatında bile fazla yer kaplamamak üzere programlanan kadınların kafasının gerisinde duyduğu vahşi sesin sahipleri. İyi ki varlar ve bizi terk etmiyorlar.

Refik Anadol, Eriyen Hatıralar

Eriyen Hatıralar

Bir insanı oluşturan nedir diye düşündüğümüzde artık aklımıza sadece somut, bedensel şeyler gelmiyor. Hatta giderek daha çok düşünce, zihin, anılar gibi soyut kavramlarda konumlandırıyoruz insanı. İçimizdeki sınırları aşma dürtüsü bedenin sınırlarını da aşmak istiyor. Bir bulutta depolanıp, bir bilincin kanadına takılma düşüncesi uzak gelmiyor. Kalbi, böbreği, kasları olmayan bir ben mümkün ama anıları olmayan bir ben, ben midir?

Haftanın en gri, yağmurlu, soğuk ve kasvetli gününde beni Dolapdere’deki Pilevneli Gallery’nin yollarına düşüren Refik Anadol sergisi “Eriyen Hatıralar”, anılar ve bellekle ilişkimizi teknolojiden yararlanarak görüntüye aktarıyor. EEG verileri, ekranlardan dışarı taşıyormuş gibi hissettiren üç boyutlu akışkan yapılar, ışığın hareketiyle farklı algılanan heykeller anı kavramının içeriğine değil, hatırlamanın beyinde yarattığı sürece odaklanıyor.

Galerinin 1. katındaki mimari ölçekli LED ekran, serginin benim için en etkileyici işi (aynı zamanda çok da popüler, fotoğrafını çekmek istiyorsanız uzunca bir süre beklemeniz gerekebilir).

D'arcy WretzkyBilly Corgan, sözüm sana

2018 yılında gerçekleşecek bir Smashing Pumpkins reunion muhtemelen çoğumuzu heyecanlandırmayacaktır. Hele Billy Corgan’ın sürekli kendini övdüğü röportajları, güreş merakı ve Trump destekçiliğinden sonra. Rock’n Coke 2007’deki felaket performansı da hala zihnimin unutamadığım kötü anılar klasöründe saklıyorum.

Billy Corgan, sözüm sana; reunion turnesi peşinde kendini de insanları da perişan ettin. Sal artık bu James Iha’yı, Jimmy Chamberlin’i, D’arcy Wretzky’yi. Zaten kadın Alternative Nation’a verdiği röportajda sana ağzına geleni söylemiş. Otur efendi gibi yap solo akustik albümünü, vallahi Pumpkins’i kanırtmandan daha güzel oluyor. Yazıktır. Benzer şeyleri Stone Temple Pilots survivor’ları DeLeo biraderler için de düşünüyorum.

No Comments

Leave a Reply