Akbank Caz Festivali’yle Kampüste Caz, Edirne’de Güz

Evrencan Gündüz ve Uzaylılar

Hooverphonic, Pain of Salvation, MFÖ, Yeni Türkü, Bülent Ortaçgil, Sertab Erener, Duman, Levent Yüksel, Vega, Kargo, Replikas, Aylin Aslım, Portecho, Baba Zula, Bedük, Anima… Öğrenciliğim sırasında üniversitemin yıl sonu festivalinde izlediğim isimler. Bir o kadar da İstanbul’daki diğer üniversitelerde izlediklerim var. Duman’ı ilk albümünden sonra Kadıköy Anadolu Lisesi’nin spor salonunda dinlediğimi hatırlıyorum. Feridun Düzağaç’ı ise kendi lisemde yakaladım.

Galatasaray, Burak Bora, Kadıköy Anadolu, Mimar Sinan, İTÜ, Boğaziçi (Ankara ve çevresi için elbette ODTÜ)… Hepsi yılın belli aylarında birer konser mekanıydı benim gibi birçok müzik dinleyicisi için. Üniversiteden mezun olalı dokuz yıl oldu. Geriye baktığımda öğrencilerin inisiyatif alarak, teknik ihtiyaçlardan sponsorlara, booking’den bilet satışına her şeyle ilgilenerek, bin bir emekle hayata geçirdiği lise ve üniversite festivallerinin nasıl kaybolduğunu üzülerek görüyorum. Yılın bu zamanında başlayan “bu bahar festivalde kimler çalacak?” spekülasyonlarının, festival yapmaya devam edebilen birkaç okul dışında artık olmaması içimi burkuyor. Özellikle bağımsız müziğin kendine dinleyici bulup geliştiği, bir kısmı sonradan ana akıma dahil olacak isimlerin ilk konserlerini verdiği bu festivallerin hayatımızdan neşterle çıkarılması, sanatı kendisine yabancı zümrelerin uğraşı kabul eden, müzikle ilişkisi ise eğlence ve zaman geçirmeye indirgenmiş nesillerin yolunu açıyor.

Evrencan Gündüz ve Uzaylılar, 28. Akbank Caz Festivali Kampüste Caz Konserleri

Akbank Caz Festivali, 2006’dan beri “Kampüste Caz” başlıklı bir turne gerçekleştiriyor. Şimdiye kadar Jehan Barbur, Jülide Özçelik, Cukunft feat. Ediz Hafızoğlu, Ozan Musluoğlu Quartet, Şenay Lambaoğlu, Elif Çağlar, Barana feat. Ceylan Ertem, Alp Ersönmez, 123, Sarp Maden, Selen Gülün Trio gibi isimleri Anadolu’da birçok üniversitede dinleyiciyle buluşturdular. Bu yıl Evrencan Gündüz ve Uzaylılar, kasım ayını Edirne’den Kayseri’ye dokuz şehir ve üniversitede konser vererek geçirdi. Kampüste Caz konserlerinin ilk ayağı olan Edirne Trakya Üniversitesi konserinde, üniversite konserlerinin enerjisini bir kere daha hatırladım. 

Evrencan Gündüz’ün repertuvarında kendi şarkılarının yanında pop’tan türküye birçok yerli/yabancı cover da vardı. Hem sahnedeki müzisyenlerin birbirleriyle, hem Evrencan’ın seyirciyle iletişimi güçlü olunca konferans salonunda oturmalı düzende başlayan konser, kısa sürede herkesin ayakta doya doya dans ettiği bir şenliğe dönüştü. Evrencan’a trompette Dilan Balkay, saksafonda Edward Pithey, bas gitarda Salih Yeniev ve davulda Uğurcan Mamuzlu eşlik etti. Tamamen dolu olan salonu ateşleyen sadece Evrencan Gündüz değil, sahnedeki müzisyenlerin birlikte ortaya çıkardığı kimyaydı. 

Dünyanın en büyük tavasını gördüm

Gördüm ama aracı durduramadığım için kendisiyle fotoğraf çektiremedim. Şehirleri zihnine yemekleriyle kaydedenler için Edirne akla ilk olarak ciğer tavayı getiriyor. Bizim de Kampüste Caz için çıktığımız basın gezisinde ilk durağımız meşhur Ciğerci Niyazi Usta oluyor. Gerçekten de hayatımda yediğim en lezzetli ciğer. Peynir helvasının da tadı damağımda. Mayısta şehirde yapılan Bando ve Ciğer Festivali kapsamında dünyanın en büyük tavası üretilmiş ve Guinness Rekorlar Kitabı’na başvurulmuş. Tesadüf, biz oradayken başvurunun onaylandığı ve Edirne’nin dünyanın en büyük ciğer tavasıyla rekor kırdığı haberi geliyor.

Sinagoglardan camilere

Edirne Büyük Sinagogu

Edirne’nin neredeyse her sokağında şehrin köklü tarihini hatırlatan bir eser var. Camiler, çeşmeler, türbeler, hamamlar… Büyük Sinagog da kentin görkemli yapılarından biri. 1900’lerin başında 20 bin kişilik Yahudi cemaatine sahip olan kentte 1905’te çıkan yangın, 13 sinagogu yutmuş. Bugün Maarif Caddesi’nde ziyarete açık olan yapı, bu yangının ardından inşa edilerek 1909’da hizmete açılmış. Zaman içinde cemaatin azalmasıyla metruk hale gelmiş ve restore edilerek 2014’te şimdiki halini almış.

Edirne Eski Cami

Kentin sembollerinden biri şüphesiz Mimar Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camii. UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alan cami, II. Selim’in talimatıyla yapılmış fakat II. Selim’in ömrü Selimiye’nin tamamlandığını görmeye yetmemiş. 1575’te ibadete açılan cami, mimarisindeki her detayla hayranlık uyandırıyor. İçerisinin loş atmosferinde pencerelerden gelen ışık huzmelerini kovalayarak fotoğraf çekmek de ayrı bir keyif.

Çoğumuzun aklına Ara Güler’in 1956 tarihli fotoğrafıyla kazınan Eski Cami’nin yapımı 15. yüzyıl başlarında, Osmanlı’nın Fetret Devri sırasında başlamış ve Fetret Devri’ni sonlandıran Çelebi Mehmet zamanında bitmiş. Konyalı Hacı Alaeddin’in eseri, özellikle içeride ve dışarıdaki hat örnekleriyle görülmesi gereken bir cami.

Meriç’in ötesinde kahve kokusu

Meriç Köprüsü, Edirne

Eski adıyla Mecidiye, güncel adıyla Meriç Köprüsü Edirne’yi insana huzur veren Karaağaç Mahallesi’ne bağlıyor. Balkan Savaşları’nda kaybedilen Karaağaç, Lozan Antlaşması’yla Türkiye’ye iade edilmiş. Yüzyıllardır gezginlerin uğrak noktası olan Karaağaç’ın popülerliği, demiryolu ağına dahil olmasıyla katlanarak artmış ve oteller, eğlence merkezleri burada toplanmış.

Edirne Tarihi Tren Garı

Karaağaç’ta geniş geniş gezilecek yerlerden biri, Tarihi Edirne Tren Garı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında inşa edilen gar, ancak 1930’da kullanılmaya başlanmış. Edirne-İstanbul hattındaki değişiklik yeni bir gar gerektirince de 1971’de terk edilmiş. Kıbrıs harekatı sırasında karakola çevrilen bina, bugün Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak hizmet veriyor. 

Edirne’nin Paris’i olarak anılan Karaağaç’ın sakin sokaklarında dolaşmak eminim karlı günlerde de, yazın da çok güzeldir. Biz sonbaharın iyice kışa döndüğü bir güne denk geldiğimiz için sokakların tadını pek çıkaramadım. Ellerim donana kadar fotoğraf çekip, kahve kokusunu tüm sokağa yayan bir kafede, soba başında ısındım. Şehrin kendi hızında akan zamanına 24 saatliğine de olsa ortak olmak, hücrelerime işlemiş İstanbul temposundan sonra iyi geldi.